Yaşadığımız pandemi süreci ile birlikte ülkemizin yüzde 72’lik bir bölümü evlerine kapandı. Fakat bir kesim var ki, onlar olmasaydı bu süreçte başımıza neler geleceğini düşünmek bile istemiyorum. Evlerimize apar topar ofis kurmamız gerektiğinde destek malzemelerimizi hazırlayan kargo çalışanları, markete bile çıkamadığımız zamanlarda bebeğimizin bezini, mamasını temin ettiğimiz e-ticaret çalışanları, sokağa çıkma yasağında bile çalışan fırıncılar, pastaneler, sokaklarımızdaki çöplerimizi toplayan çöpçüler, bizleri koruyan güvenlik görevlileri, hayat kaynağı suyumuzu taşıyan sucular, her tarafı temizleyen temizlik görevlileri, çocuklarımızın bakıcıları, ulaşımda çalışan şoförler, kaptanlar olmasaydı hayatımız nasıl kâbusa dönüşürdü düşünebiliyor musunuz? İşin aslına nedir diye soracak olursanız, insanoğlu yapı olarak kendi kendine yetebilen bir canlı değildir derim. Çünkü insan doğaya bırakıldığında üç gün dahi yaşayamaz. Konumuzun özünden sapmadan asıl konumuza devam edelim.
Hepsini yukarıda sayamadığım daha birçok hizmet sektörü çalışanı, pandeminin en zirve yaptığı dönemde bile, bir gün bile evden çalışma imkanı bulamadan, korkarak ama sırf ekmek parası için çalışmaya devam etti. Sahada çalışan ve elimiz ayağımız olan bu mesleklerin ne yazık ki çoğunun okulu yok, fakültesi yok. Bu mesleklerde kullanılan ”alaylı’’ diye bir tabir vardır. Yani işin eğitimini almadan alttan yetişme manasında kullanılır. Ancak bu mesleklerin püf noktaları vardır. Oxford da dersi olsa geçebilen öğrenci az bulunur. Öngörü, simülasyon, kıvraklık, iletişim yeteneği, dayanıklılık, hızlı öğrenme, bedensel güç ve yılmazlık gibi çok önemli nitelikleri içinde barındırır. Fakat bu durum şu tabloyu hiçbir şekilde açıklamaz. Türkiye’de üniversite mezunu işsiz sayısı İŞKUR’un 2019 verilerine göre son 15 yılda on kat artmış durumda. Türkiye AB ülkeleri içinde işsizlik oranında ilk üç ülkeden biri. Öte yandan daha tehlikeli bir durum var ki, ara kademe dediğimiz meslek grubuna personel yetişmiyor. Çünkü market açar gibi tabela üniversitelerinin açıldığı, meslek lisesi ve meslek yüksekokullarının itibarsızlaştırıldığı bir sistemin içindeyiz. Ara mesleklerin çalışma koşullarını ve gelirlerini düşündüğümüzde herkesin KPSS sınavından geçme gibi bir kariyer hedefi olması neden şaşırtıcı olsun ki? Üniversite açmak bina dikmekten ibaret değil, ülkede her 10 kişiden biri üniversite mezunu ama ülkenin iş gücü ihtiyacı ve iş dünyasının alt yapısı buna uygun değil.
İşsiz üniversite mezunu sayısı günümüzde maalesef 1 milyonu çoktan aşmış durumda. Yapılan çalışmalarda 2025 yılında bu sayının 2 milyonu bulabileceği ortaya çıkıyor. Geleceğimiz olan gençliğin işsiz kalıp mutsuz ve umutsuz olması, ülke için ciddi bir sosyal sorun teşkil ediyor. Tabi bu noktaya gelmemizin farklı nedenleri var. Öncelikle ekonomimiz yeni iş kaynağı yaratmıyor. Üniversite kontenjanları doğru planlanmıyor. Üniversiteler iş dünyasının ihtiyaçlarını dikkate almıyor. Öğrenciler bir at yarışı mantığıyla sınavlara giriyor çıkıyor ama gelecekleri hakkında pek de fikirleri yok. Bu tip bir ortamda doğru yapılanma ve doğru istihdamdan bahsetmek zaten çok zor.
Bu konuda Almanya ilginç bir örnek. Almanya’da tüm mezunların dörtte biri mühendis. Bu bile tek başına ilginç bir istatistik. Dünyanın geleceğinin yapay zeka, algoritmalar, veri bilimi çerçevesinde şekilleneceği düşünülürse bu istatistik ciddi bir anlam taşıyor. Bunun yanı sıra meslek yüksek okullarında toplumun ihtiyacı olan ara elemanlar da belirli bir planlama ve ihtiyaca yönelik eğitilmekte. Bizi her ne kadar kıskansalar da pandemi sürecinde halklarına sağladıkları olanaklar, vergi indirimleri, sosyal yardımlar doğru eğitim planlamasının ekonomiye ne gibi bir etkisi olduğunu gösterir nitelikte.
Bu pencereden baktığımızda gördüğümüz manzara şu: Bu ülkenin sadece doktora, mühendise, avukata ihtiyacı yok. Tam aksine hizmet sektöründe, üretimde, sanayide ve tarımda çalışması gereken ara kademe çalışana da çok ciddi ihtiyacı var. Geleceğin meslekleri adı altında her yerde yepyeni iş kollarından bahsedilirken, bu alanlara insan yetiştirecek öğretim üyelerine ve onların yetiştireceği dijital dönüşümü özümsemiş öğrencilere ihtiyaç var. Hep söylenir ya, ‘’Türkiye sanayii devrimi trenini kaçırdı, o yüzden de gelişmekte olan ülke olmaktan gelişmiş ülke olmaya geçiş yapamadı.’’ diye. Peki bu tren de kaçarsa ne olur? Yapay zeka devrimi kapımızın önünde beklerken, bu gidişle ve bu zihniyetle, bırakın çok özel eğitim isteyen meslekleri, en sıradan meslekler için bile yabancı işçi ithal etmek zorunda kalacağız.
Sonuç olarak, her ne kadar değerleri hiçbir konuda tam olarak anlaşılmamış olsa da bir kere daha altını çizerek vurgulamalıyım ki, her durumda ve her koşulda temel hizmetlerin aksamadan yürütülmesini sağlayan meslek gruplarına ve emekçilerine büyük bir teşekkür ve minnet borcumuz var. Yöneticiler ve patronlar işin oluşması ve gelişmesi için ne kadar önemliyse işlerin sürdürülmesi için mavi yaka çalışanlar da bir o kadar önemli. Onların bilgi ve tecrübesi ile iş gücüne olan katkılarını şimdiye kadar göremeyen herkesin en azından bundan sonra hak ettikleri itibarı ve vefayı onlara teslim etmesi gerekir.
Pandemiden sonra zamanın ve özgürlüğün kıymetini daha iyi anlar mıyız bilemiyorum ama mavi yaka çalışanlara hak ettikleri saygıyı fazlasıyla göstermeliyiz. Yanlarından geçerken ‘’Kolay gelsin.’’ ya da ‘’Elinize sağlık.’’ demek hatta mümkünse” iyi ki varsın” demek onları tahmin ettiğinizden çok daha fazla mutlu edecektir. Bunu bir insani görev olarak kabul edin ve bir de lütfen çocuğunuza okumazsan “çöpçü olursun, temizlikçi olursun, tamirci olursun” vb. örnekleri vermeyiniz.. Çünkü onlar bu toplumun bir parçası ve hayatımızı sürdürmemiz için en büyük destekçilerimiz. İyi ki varlar.
Sevgilerimle.
Didem Tınarlıoğlu
İlk yorum yapan olun