1966 yılından günümüze, 56 yıldan beri aralıksız olarak yapılan kazı çalışmaları sonucuna göre Kaunos’un tarihi M.Ö 600-700 yıllarına kadar gitmektedir. Gezi teknesi kaptanlarının ya da turist rehberlerinin Kaunos’u anlatırken “Günümüzden 2500-3000 yıl önce bölgede yaşayan Kaunoslular” şeklinde kullandıkları bu cümle üç aşağı beş yukarı doğru bir tabirdir.
1966 yılında Prof. Dr. Baki Öğün Başkanlığında başlayan kazı çalışmaları göstermiştir ki, M.Ö 7. yy. kadar giden Kaunos tarihinin kanıtları sadece küçük heykelcikler ve vazo parçalarından ibarettir. Henüz o zamanlardan bu zamanlara herhangi bir bina ve yapı kalıntısı bulunamamıştır. Kaunos antik şehrinde bugüne ulaşabilmiş büyük yapılar ve tiyatro binası günümüze daha yakın bir zamanda yaşamış medeniyetlerden bizlere ulaşmıştır.
Kaunos’un merak edilen mitolojisi
Kaunos’un bilimsel tarihi kadar mitolojik tarihide merak edilen bir konudur. Kısaca bahsetmek gerekirse
M.Ö 1200 yıllarında Yunan ana karasından kaçıp gelen Miken’ler (Aka) bugün İzmir, Foça, Efes, Aydın, Didim (Milet) olarak bilinen Anadolu kıyılarına yerleşerek bu bölgede büyük bir İyon medeniyeti kurmuşlardı.
Akılcı düşünce, geometri, felsefe ve astronomi biliminin temellerinin atıldığı son derece önemli bir yer olan bu bölgenin başkenti bugünkü Didim olarak bilinen Milet şehriydi. Milet antik kentinin tarihteki ünlü ismi ise Miletos’du.
Kısaca Miletos’u mitolojik anlamda tanımamız gerekirse; Miletos, Apollon’la Deione’nin çocuğudur, genç yaşta gurbete çıkmak zorunda kalmış Küçük Asya yani Anadolu’ya gelerek Miletos şehrini kurmuş, burada ırmak tanrısı Meandros’un kızı (menderes nehri) Kyane ile evlenerek ondan Kaunos ve Byblis adlarında iki çocuğu olmuştu.
Tarihin Babası olarak nitelendirilen Heredot’a göre Kaunos’un efsanevi bir hikayesi de var. Karya Kralı Miletos’un ikiz çocuklarından erkek olanın adı Kaunos, kız olanın ise Byblis‘tir. İki kardeşten Byblis, büyüdüğünde erkek kardeşi Kaunos’a âşık olur. Kaunos’tan karşılık bulamayınca Byblis çok üzülür, Baba Miletos durumu öğrenince Kaunos’u ülkeden kovar ve Kaunos, sevdiği insanlarla birlikte bugünkü Kaunos Antik Kentini kurar. Byblis ise bu kedere dayanamaz, ağlamaktan bitap düşer ve kendini asar. Dalyan’ın tatlı sudan oluşan labirent gibi kanallarının Byblis’in göz yaşlarından oluştuğu söylenir. İşte o zamanlardan başlayarak da bu tür bir acıyla sona eren aşklara “Kaunos Aşkı” demek gelenekselleşmiştir.
Kaunos şehrinin tarih sayfalarında ki ilk ismi Kbid’dir.
Arkeologların bilimsel araştırmalarına göre Kaunos’u kuranların yerli Anadolu insanı olduğu, onun yerel isminin farklılığı ile belgelemektedir. Antalya’nın Kaş ilçesi sınırlarında içinde bulunan Xanthos Antik Şehrindeki Agorada yer alan Likçe bir metinde Kaunos isminin karşılığı olarak Kbid adı geçmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, bugünkü bilgilere göre Kaunoslular kendi kentlerinin yerel ismini en azından M.Ö 4 yy. sonlarına kadar hep kullanagelmişlerdir. Fakat nasıl oluyor da Herodot döneminde adı “Kaunos” olarak geçiyor? Bunu açıklamak güçtür. Son yıllardaki araştırmalarla “Kaunos” isminin Grekçe olduğu ağırlık kazanmaktadır. Bu bağlamda düşünüle bilinir ki, bu isim değişikliği, kentin Helenler tarafından kolonize edilmesi ve hemen ardından, diğer Anadolu kentlerinde olduğu gibi, kendilerini “kent kurucusu” olarak göstermeleri için bilinçlice uydurdukları hikâyenin daha Herodot döneminden önce gerçekleştirilmiş olması düşüncesiyle açıklanabilir.
Yukarıda bahsedilen Likçe metindeki unvanından bellidir ki, Kaunos bu dönemde daha hala başkentliğini kendisinin yaptığı bir bölgedir. Çünkü kentin yerel ismi Kbid’i niteleyen unvan “yüksek gücünki” anlamına gelmektedir ve bir şehirden bahsedildiğinde ise bu isim “başkent”, “hükümet merkezi” anlamındadır.
Kaunos’un tarihini ilk kez daha öncede belirtildiği gibi “Tarihin Babası” olarak nitelendirilen Herodot’un kitaplarından ve yazılarından öğreniyoruz.
“İonya’ya baş eğdiren Harpagos, Karyalılar, Kaunoslular ve Likyalıların üzerine yürüdü”
Bu pasaj, Pers Savaşları sırasında (M.Ö 546) Kaunos’un önemi hakkında bizi aydınlatmaktadır. Çünkü, bilindiği üzere Karya ve Likya birçok şehirleri ve köyleri olan geniş bölgelerdir. Burada, adı tıpkı Karya ve Likya’ya benzer şekilde bir bölge adı gibi geçtiğine göre, Kaunos, o zamanlar kendisi bağımsız olduğu gibi, etrafında ona bağlı şehirleri ve köyleri de içine alan ve onun adını taşıyan bir bölgenin merkezi durumundadır.
Yine Herodot’tan öğrendiğimize göre, Kaunoslular kendilerini Girit’ten gelmiş olduklarını söylemişlerdir. Fakat Herodot onların yerli Anadolu insanı olduklarına inanmaktadır. Der ki;
“…Kaunoslular bana kalırsa, buranın yerlisidir; ama kendileri Girit’ten gelme olduklarını söylerler. Dillerinde Karya etkisi vardır ya da Karya dilinde onların etkisi. İyice açıklığa kavuşturamadığım bir noktadır bu …”
Karca’nın çözümü üzerine yapılan yeni araştırmaların şimdiye kadarki sonuçlarına göre Kaunos’un yazı ve dilinin özellikleri yalnız kendisine has gibi görünmektedir.
Kaunos, Karya’nın güney kıyısında, Rodos adasının tam karşısındadır. Fiziki coğrafya göz önüne alındığında bölgesi Kuzeyden Menderes ovasına açılan dağlarla, batı yönden ise denize bakan kaya mezarları ve vadileriyle Karya’nın öteki kısımlarından ayrılmış, yüzünü doğuya ve Likya’ya çevirmiştir. Özellikle Doğu Akdeniz ve Ege Denizi arasında karşılıklı olarak seyreden gemiler için, o zamanlar fevkalade stratejik önemi olan bir liman şehriydi. Bu nedenle zamanın büyük güçleri bu liman kentini kontrol etmek için birbirleriyle kıyasıya savaşmışlardır.
Şimdi gelelim Kaunos’un bilimsel tarihine.
Herodot, Harpagos’un güneybatı Anadolu’yu istilası sırasında Kaunos ile ilgili en eski tarihi olayları aktaran en güvenilebilir kaynaktır. Pers imparatorluğu ilk kez bu istila sonrası bu bölgelere hâkim olmuşlardır. Perslerin asıl amacı Anadolu’nun bu bölgesine hâkim olduktan sonra Yunanistan ana karasını istila ederek Yunanlıları hakimiyetleri altına almaktı. Persler amaçlarına ulaşmak için önce Lidya’nın başkenti Sardes’i ele geçirdiler (Günümüzde Manisa bölgesi). Başlangıçta çekimser davranan Kaunoslular Sardis’in yıkılmasından sonra Perslere karşı İonya ihtilaline katılmışlardır. Perslerin Yunanistan’ı ele geçirme çabalarının boşa çıkması üzerine, Anadolu’daki politik durum değişmiştir. Atina güç kazanmış, önderliği elde etmiştir. Muhtemelen Eurymedon ‘da (Antalya Köprü çay ırmağı) Perslere karşı kazanılan çift savaştan sonra M.Ö 5 yüzyılın başlarında Kaunos ve komşuları Kaspanya, Pasanda (Gökbel) ve Telandros (Fethiye incirköy), Attika Delos Deniz Birliğine alınmışlardır. Kaunos, bu birliğe 30 yıldan fazla bir süre katılmıştır.
Kaunos bölgesi daha Atina’nın Pelopones Savaşlarından ağır bir yenilgi ile çıkmasından önce Perslerin kontrolüne geçmiştir. Knidoslu Doktor ve tarihçi Ktesias ‘ın bildirdiğine göre, Perslere ihanet ettikten sonra Atina’ya sığınan Zopyros bazı Atinalılarla birlikte Kaunos’a gelmiştir. Fakat Kaunoslular O’na kendisinin değil, ama Atinalıların şehre girebileceğini söylemişlerdir zorla girmek isteyince de öldürülmüştür.
Kaunos M.Ö 412 yıllarında Lakedaimonlular’ın (Sparta) tarafına geçmiş ve Pers imparatorluğunun bir garnizonu olmuştur. Satrap (Vali) Tissaphernes ve Sparta Donanması’nın komutanı Astyochos şehre girmişlerdir.
MÖ. 386 yılında Spartalı Antialkidas, Yunan şehir devletleri ile Pers Büyük Kralı arasında yeni bir antlaşma yapılmasını sağladı. Bu antlaşma, Persler ’in siyasal üstünlüğünün resmen tanınması idi. “Kral Barışı” da denilen bu antlaşma, daha ziyade bir emirname niteliğinde idi. Antlaşma şartlarına göre, Batı Anadolu’daki İyon kentleri Pers egemenliğine geçecek, Yunan şehir devletleri tamamen bağımsız olacak ve hiçbir şekilde aralarında birlik meydana getiremeyeceklerdi. Bu barışı Pers Büyük Kralı bizzat garanti ediyor ve barış şartlarına uymayanların şiddetle cezalandırılacakları ifade ediliyordu.
Kral Barışından sonra (M.Ö 387) Kaunos, kendilerini Pers krallarının satrapları (Vali) olarak tanımlayan ve Güney Batı Anadolu’nun önemli bir kısmını yöneten yerel bir sülale Hekatomnidler Sülalesi tarafından yönetilmiştir. Bu sülalenin en önemli kişisi M.Ö 377-352 yıllarında hüküm sürmüş olan Hekatomnos’un çocuklarından biri olan Maussollos’tur.
Maussollos’tan sonra kardeşleri satrap olmuşlardır. Erkek kardeşi Pixondaros M.Ö 340 yılından başlayarak satrap olarak hüküm sürmüştür. Antalya’nın Kaş ilçesinde yer alan Xanthos Letoon’unda bulunmuş yazıtlar, Pixodaros tarafından Kaunos’u da içine alan düzenlemeleri anlatmaktadır. M.Ö 337 yılında yazılmış olan ünlü üç dilli yazıtta ( Likçe, Aramice ve Grekçe) Xanthos ve çevre halkının aldığı kararlar anlatılmaktadır. Bu yazıtta Kauons’un Kral Tanrısı Basilues Kaunios için bir sunak yapılması da alınan bu kararlar arasındadır. Üç dilli yazıtın Likçe metninde Kaunos, Xanthos Agorasındaki Dikme Yazıtta yerel ismi olan Kbid şeklinde yazılmıştır. Kaunos’un bu yerel ismi 1996 yılında gün ışığına çıkartılan Çift Dilli Biling yazıtı ile de bugün artık teyit edilmiştir. Şehrin eski sikkelerinin üzerinde görülen (“kb”) simgesi Kbid’in kısa versiyonudur.
Asya ve Anadolu’nun Büyük İskender tarafından istila edilmesiyle, Persler ’in bölgedeki yönetimi sona ermiştir. Makedonyalıların gelmesinden önce Halikarnasos’lu (Bodrumlu) Karia Kralı Hekatomnos küçük kızı, Maussollos’un kız kardeşi Ada ile bölgeyi Pixodaros’un ölümünden sonra Pers Satrapı olarak yöneten ve Kaunos’u elinde tutan Orontobates Karya’da rekabet halindeydi. İskender’in M.Ö 334 yılında Ada’yı satrap tayin etmesinden bir yıl sonra Büyük İskender’in generallerinden Ptolemaios ve Asandros, Orontobates’i yenmişler ve O’nu Kaunos ile birlikte kıyıdaki ve adalardaki diğer şehirlerden atmışlardır.
Büyük İskender’in M.Ö Temmuz 323 tarihindeki ölüm haberi, politikada yeni bir dramatik değişimi de beraberinde getirmiştir. Atina ve diğer şehirlerin Makedonyalıların hegemonyasından ayrılmak istemleri savaş anlamındaydı. Rodos ve Kaunos da Makedon işgaline son vermişlerdir. Karya’nın hakimiyetini ise Büyük İskender’in komutanlarından Asandros’a verilmiştir. İç Karya şehirlerinde bulunmuş olan yazıtlarda O’nun M.Ö 323 ve 318 yılları arasında satrap olduğu anlaşılmaktadır. Ama öyle görünüyor ki Kaunos Asandros’un kontrolünden kurtulmuş ve Rodoslularla birlikte hareket etmiştir.
Büyük İskender’in ölümünden sonra İmparatorluk Diadock olarak isimlendirilen İskender’in komutanları arasında bölünmüştür. Büyük İskender’in komutanlarından olan Perdikkas Knidos, Kaunos ve Rodoslulara saldırmış saldırı Rodoslu Amiral Damaratos tarafından püskürtülmüştür. Bu da göstermektedir ki, o zamanlar Kaunos, Rodos’la bir ittifak içindeydi ve bu olaya uzmanlar, Anadolu kıyısındaki ve kıyıya yakın şehirlerdeki Rodos hakimiyetinin (Rodos Peraia) başlangıç dönemi olarak bakıyorlar.
Diadock olarak isimlendirilen ve Büyük İskender’in eski komutanları olan yeni imparatorlardan olan Antigonos Monophthalmos, M.Ö 313 yılında bir filosunu Kaunos’a saldırtır ve şehri işgal eder 4 yıl sonra Mısır’ın hâkimi olan rakibi Ptolemaios, Phaselis ile birlikte Xanthos ve Kaunos’u da ele geçirir.
M.Ö 3 yüzyılda Kaunos, sürekli olmasa da uzunca bir süre Ptolemaios’ların yönetimi altında kalmıştır. Ptolemaioslar’ın bu hakimiyeti, M.Ö 288 yılına tarihlenen Lmyra’da (Finike) bulunmuş bir karar yazıtı ile teyit edilmektedir. Babası ve kardeşleri Kaunos’ta oturan Kaunos’lu Zenon, İskenderiye de görevli bir arşiv memurudur. M.Ö 3. Yüzyılın ortalarına tarihlenen çok sayıdaki Papirüs, Ptolemaios (Mısır) yönetimi ile Kaunos’un yakın ilişkileri konusunda geniş bilgiler vermektedir. Bunun için yine Kaunos’ta bulunmuş, fakat kesin tarihlendirilemeyen farklı başka belgelerde vardır.
Ancak yukarıda bahsedildiği gibi daha önce Kaunos’u elinde tutan Diadoch Antigonos Monophthalmos’un oğlu olan Demetrios Poliorketes ‘te M.Ö 286 yılında Kaunos’u kontrolü altında tutuyordu. Yine Kaunos M.Ö 268 yılında Demetrios Poliorketes ‘in oğlu Antigonos Gonatos yönetimi altındaydı. Kaunos’lu Zenon yazışmalarından anlaşıldığına göre Kaunos, daha M.Ö 257 yılından önce bu yönetimden de kurtulmuştu.
M.Ö 2 yüzyılın başlarında Makedonya İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla İskender’in generallerinden I. Seleukos tarafından kurulan ve bir Helenistik imparatorluk olan Seleukidler’in 6. Hükümdarı olan 3. Antiochos aralarında Limyra (Finike), Patara, Xanthos (Kaş) ve Efes’in de bulunduğu Ptolemaioslar’ın kontrolü altındaki Anadolu’nun güney ve batı kıyısında yer alan pek çok kenti zapt etmiştir. Anlaşıldığına göre Myndos (Bodrum- Gümüşlük) ve Halikarnassos (Bodrum) gibi Kaunos da Rodoslular tarafından korunmuştur (M.Ö 197)
Daha sonra Rodoslular, Kaunos’u Ptolemaios’un generallerinden 200 Talent’e satın aldıklarını ileri sürmüşlerdir. (1 altın talent 800.000 Amerikan Doları) Keza bu olaydan sonra Rodoslular tüm Karya ve Likya’yı Roma senatosu kararı ile ele geçirmişlerdir (M.Ö 190)
M.Ö 167 Mayıs ayında Kaunoslular isyan edince, Rodos’un hakimiyeti tartışılır duruma gelmiştir. Kaunoslular Kibyra’dan (Burdur -Gölhisar antik kenti) destek almış olsalar da Rodosluların subayı Lykon’a tekrar yenilmişlerdir. Fakat Roma Senatosu’nun tüm Karya ve Likya halkının bağımsız olmaları hakkındaki kararıyla, Rodosluların istekleri geri çevrilmiştir. Asya’daki (Anadolu) pek çok şehir bu süper gücün almış olduğu sansasyonel karara, Roma’yı coşkulu bir şekilde şereflendirerek karşılık vermiştir. Bu bağlamda Kaunoslular da Agora’nın mutena bir yerine Populus Romanus= Roma Halkına diye başlayan dikdörtgenler prizması formunda, oldukça yüksek yazıtlı bir sütun dikmişlerdir.
Kaunoslular’ın idaresi altına giren Kalynda (Dalaman) bu yeni başkanlığa isyan etmiştir. Rodos’un korumasına sığınmıştır. Roma Senatosu, bu durumu M.Ö 163 yılında onaylamıştır. Kalynda’nın istemeden de olsa kaybedilmesine rağmen Kaunos geniş bir araziye sahip bağımsız bir şehir olarak bu dönemde tarihin en parlak zamanını yaşamıştır. Kaunos Agorasının doğusunda restore edilip yeniden dikilen dikdörtgenler prizması formunda ki sütun, bağışta bulunmuş olanların isimlerini vermektedir. Buradaki ve bu dönemden diğer bazı yazıtlarda ki bilgilerden anlaşılıyor ki bu dönemde Kaunos’a bağlı yirmiden fazla Dem (köy) bulunmaktadır. Kaunos, bu topluluklardan seçilmiş “hâkim heyetlerini” Magnesia am Maiandros’a (Menderes Manisası) ve Smyrna (İzmir- Bayraklı) göndermiştir. Görevlerini başarıyla yerine getirmiş olmalarından dolayı bu hakimlerin şereflendirildiklerini, ele geçen yazıtlardan tüm detaylarla biliniyor.
M.Ö 129 yılında ki düzenlemeye göre, Menderes’in güneyinde kalan tüm Karya bölgesi Roma’nın Asya Eyaletine bağlanırken, Kaunos’un bu eyalet içine katılmadığını gösteren birçok belge vardır.
M.Ö 1 yüzyılın ilk yarısında birçok İtalyan tüccarın Kaunos’a gelmesiyle, kentte karışıklıklar baş göstermiştir. Pontus kralı Mithridates, her zaman Romalıların tarafını tutan Rodos’un aksine tüm Asya’yı istila eder. Kaunoslular, kral Mithridates ile birlik olup, tüm İtalyanları korkunç bir şekilde katlederler (M.Ö 88).
Romalı devlet adamı ve asker olan Sulla cezalandırmak için Kaunos’u tekrar Rodos’un hakimiyetine vermiştir. Sulla, tekrar Roma’ya döndükten sonra (M.Ö 83) Licinius Murena’nın Roma’nın Asya’daki en yüksek görevlisi olduğu sırada, Kaunoslular bir kez daha Rodos’un elinden kurtulmak için O’na müracaat etmişler, desteğini almışlardır. Şükranlarını sunmak için de O’nun bronzdan bir atlı heykelini Agoraya dikmişler ve kaidesi üzerine de “Halkımıza iyilik yapan kurtarıcı” diye yazmışlardır. Bununla da yetinmeyip bir yanına oğlunun ayakta duran bronzdan bir heykelini diğer yanına ise bir başka Romalının, büyük ihtimalle Aulus Terentius Varro’nun heykelini yerleştirmişlerdir. Murena’nın Kaunos’u Rodos’un hakimiyetinden kurtarmış olması mümkündür. Çünkü Rodoslular yenilgiyi kabullenmeyip, Kaunoslular aleyhine konuşmak üzere Roma’ya bir elçi göndermişlerdir. Kaunoslularda bir elçi göndererek vergilerini Rodos’a değil de Roma’ya ödemek istediklerini Senatoya bildirmişlerdir. Anlaşılıyor ki Roma Senatosu bir kez daha Rodos’un hakimiyetini tasdik etmişse de hemen ardından Kaunos, Roma’nın Asya eyaletine bağlı şehirlerden biri olmuştur. Çiçero’nun M.Ö 50 yılında eyalet valisi Quintus Minueius Thermus ‘a yazdığı mektuptan biliniyor ki Kaunos, Eyalet Genel Valiliği’nin yetki alanı içindeydi.
Kaunos şehrinin koruyucusu ve şehre iyilik yapan kişiler olarak, Geç Roma Cumhuriyet Dönemi’nin en ünlülerinin heykel kaideleri Apollon kutsal alanında bulunmuştur: Saygıdeğer bir hatip ve aynı zamanda büyük Julius Caesar’ın dostu olan ve M.Ö 50 yılında “Halkın koruyucusu” unvanını da alan Gaius Seribonius Curio, M.Ö 76 yılında konsüllük yapmış olan babası ve karısı Memmia ile birlikte M.Ö 54 yılında Asya Eyaletinin savcısı iken Kaunos’u ziyaret etmiş olmalıdır.
Caesar’ın katili Brutus’un Kaunos’a ve Likyalılara yazdığı yunanca mektuplar vardır, ama bunların gerçek olup olmadıkları tartışmalıdır.
Roma imparatorluğunun ilk devirlerindeki “güçlü dönem” olarak ifade edilen Prinzibat Döneminde Kaunos agorasının etrafı ve Kutsal Alanın üzeri imparatorların (Tiberius, Genç Nero, Vespasian), alt konsüllerin, elçilerin ve kral vekillerinin heykelleri ile süslenmişti. Literatürde kent hakkındaki bilgilere nadiren rastladığımız için, Kaunos’un bu dönemdeki dış ilişkileri konusunda daha az bilgi mevcut. Hatta Roma imparatorluğu dönemin de Kaunos’un hangi eyalete ait olduğu dahi bilinmiyor. Patara şehrinde bulunan “Patara Stadiasmos” adı verilen yol anıtı üzerinde Claudius tarafından yeniden düzenlenen Likya eyaleti içindeki şehirleri birbirine bağlayan “yol ağı” üzerinde Kaunos’un da adı geçmektedir.
Tanınmış aileye mensup üyelerin kendilerinin ve atalarının Likya Eyaleti’ndeki görevlerinden ve yaptıklarından bahseden yazıtlar vardır. Dion Chrysostomos’un Rodoslulara yaptığı konuşmada Kaunoslular hakkında söylediği kinayeli sözler garip ve birazda karanlıktır: “Kaunoslular, biri Rodoslu, diğeri Romalı olan esir iki beyefendiye kötü muamele ederek aptalca davranmışlardır.” Aşağı yukarı M.Ö 70/75 yıllarındaki bu konuşmanın geçtiği dönemde Kaunos’un, yönetim olarak Rodos’a ne zaman bağlandığı konusunda kesin bir tarih söyleyemiyoruz.
Arkeologların elinde bulunan birçok yazıt, Kaunos’un kendi iç durumu hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir. Agreophon Kaunos’ta birçok görev üstlenmiştir ve pek çok paralar sarf ederek, şehre hizmet etmek için çok şey yaptığını kanıtlamıştır. Metin, O’nun tiyatroda sürekli olarak gösteriler yapılmasını desteklediğinden söz eder. Tiyatroda ele geçen ve Traian dönemine ait bir başka yazıtta bu defa tiyatro sanatçılarının yıllık ödenekleri konusunda bizleri bilgilendirmektedir. Büyük bir ihtimalle bu belge de Agreophon Vakfına aittir. Kaunosta ki başka yazıtlardan, bu ailenin diğer üyelerini de tanıyoruz. Kaunos çeşme duvarına yazılmış uzun Gümrük Nizamnamesinde, gümrük vergisi için kolaylıklar sağlamak üzere bağışta bulunanlardan biri muhtemelen bu ailenin bir üyesidir. Bu yazıtta şüphesiz Kaunos’un epigrafik incilerinden biridir. Kaunos’un Gümrük Nizamnamesinden öğrenildiğine göre, esir, deniz tuzu, çam sakızı, incir ve balık kentin en önemli ihraç ürünleridir.
Birbirini tamamlayan farklı anıtlara ait iki şereflendirme yazıtı, yine Kaunoslu ünlü bir aileye aittir: Bunlardan biri Agoranın batı kenarında, diğeri ise, kentten birkaç kilometre uzaktaki Köyceğiz gölünün kıyısında bulunan kaynak kenarındaki Leto kutsal alanına dikilmiştir. Her iki yazıtta, Kaunos’un memur ve yüksek sınıflarından iki önemli aile üyelerinin adları okunmaktadır. Bunlardan biri İran kökenlidir ve diğeri ise, Fırat üzerinden Zeugmada 4. Tümen komutanı olan Vedius Capito dur. Her iki ’si de erken İmparatorluk dönemi de Romalılaşmışlar ve Süvariler sınıfına yükselmişlerdir.
Kaunos’un Hristiyanlık dönemin de uzun ve önemli bir tarihi geçmiş vardır. Kent’te farklı dönemlerde inşa edilmiş 3’ü büyük 4 kilisenin bulunması, şehrin bu Çağ’daki önemini vurgulamaktadır. Kaunos’u bir Karia kenti olarak gören antik coğrafyacıların aksine, kilisenin ve siyasilerin yaptıkları istatistiklerde şehir, geç Antik dönemden başlayarak Orta çağın içlerine kadar daima Doğu Roma ve Likya Kilise Eyaletine bağlıydı. Kent iki piskoposla (Bişof) temsil ediliyordu. Basilieos ve Antipatros. Bu iki isim Kaunosluların Bişof’u olarak bahsedilir. Bu dönemden başlayarak Kauons artık iki isimle anılmaktadır. Kaunos- Hagia (Kutsal Kaunos) Deniz haritaları ve metinleri ile orta çağın deniz haritalarında kentin yeri, bu iki isimle birlikte işaretlenmiştir.
655 yılındaki Arap akınlarıyla birlikte şehir, önemini artık kaybetmeye başlar.
Bölgedeki Doğu Roma – Bizans hükümdarlığı 13. Yüzyılın üçüncü çeyreğinde son bulmaktadır.
1260 yılında Dalaman çayının birkaç km doğusuna kadar hâkim olan Uç Türkler 1300 yılına kadar Karia’nın kuzeyindeki tüm Hristiyan eyaletlerini kendi Hükümdarlıklar altına almışlardır.
15. yüzyılın başlarından itibaren ise bölge Menteş oğulları tarafından idare edilmektedir.
Kaunos- Hagiası’ndaki arkeolojik yerleşim bu dönemle birlikte artık sona ermiştir.
Türkler, Dalyan Çayı’nın diğer kenarında kurdukları bugünkü Dalyan Kasabası ile surların arkasındaki Çandır Köyünde oturmaktadır. Dalyan Kasabasının merkezindeki Cami ve çok yakın bir geçmişte yıkılan Hamam Binası, bu dönemin önemli yapılarıdır. Çayın batı kıyısında, bugün hala ayakta duran tek kubbeli küçük bir kilise, Bizans sonrası yaşamdan bize kalan tek armağandır.
1940 yılların sonlarına kadar Dalyan ve çevresinin sıtma tehlikesi altında bir bölge olduğu bilinmektedir. Bu yıllarda yapılan sivrisinek mücadelesi ile Dalyan da sivrisineklerin değilse bile, sıtma hastalığını kökü kazınmıştır. Bu demektir ki Kaunos, bütün tarihi boyunca sıtma hastalığının ıstırabını hep çekmiştir. Kabullenmeseler de Kaunosluların kendilerine hastalıklı dedirtecek kadar yeşil benizli olmalarının nedeni bu sıtma hastalığı olmalıdır. Bu ıstırap ve kabullenemeyişi Helenistik çağın Arp ustalarından Stratonikos’a mal edilen küçük bir öyküden öğreniyoruz.
Strotonikos, Kaunos sokaklarında “yeşil benizli” insanların yürüdüğünü gördüğümde “insanların ömrü de yapraklarınkine denkti” diyerek düşüncelerini belirtmiştir. Kent halkı kendileriyle alay edildiğinden yakınınca, şikâyeti bu defa: … Orada, etrafta cesetler dolaşırken, bu kente hastalıklı diyerek o denli küstah mı olmalıydım!.. Diye yanıtlamıştır.
Kaynak: Kaunos-Kbid
Baki Öğün- Cengiz Işık- A.Diler- O.Özer- Chr.Marek- M.Doyan
Düzenleyen: Yıldırım Söylemez
İlk yorum yapan olun