6. The Great Escape – 1963 – ABD
Hapishaneden kaçış filmlerinin hiç eskimeyen zirvesi. Steve McQueen için yazılan rol hariç gerçek yaşamdan alınmış bir Nazi kampından kaçış hikayesi. Almanlar, daha önce çeşitli kamplardan kaçabilmiş birkaç Amerikalı, çoğu İngiliz savaş esirini “kaçılamaz” diye övündükleri bir kampta toplarlar. İngiliz subaylar ise 250 kişinin birlikte kaçacağı cüretli bir planı başlatırlar. Mizah ve aksiyonun dengeli bir biçimde verildiği unutulmaz bir klasik.
5. Er Ryan’ı Kurtarmak – 1998 – ABD
Spielberg’in 2. Dünya Savaşı’na epik yorumu. Tom Hanks başta (kadın oyuncu içermeyen) müthiş bir oyuncu kadrosu var. Spielberg’in özellikle Normandiya kıyısındaki 20 dakikalık çok kanlı ve gerçekçi açılış sahnesi, sinema dersi niteliğinde. Uzun zamandır iyi bir film üretemeyen ustanın en iyi filmi.
4. Cehennende İki Devre – 1963 – Macaristan
Yönetmen Zoltan Fabri, Ukrayna’da geçen gerçek bir olayı Macaristan’a taşımış. Hitler’in doğum gününde Naziler, Macar esirlerle bir maç düzenler. Macar takımının en önemli oyuncusu eski Milli oyuncu Onodi’dir. İnsani koşullar sağlanması karşılığında kaptanlığı ve antrenörlüğü kabul eden Onodi, arkadaşları ile fırsatını bulduğunda firar ederler. Ancak, yakalanıp, maça çıkmaya zorlanırlar. Gerisi tarihin epik bir sayfasının kusursuz aktarımı.
3. Hayat Güzeldir – 1997 – İTALYA
Nazilerin 2. Dünya Savaşı’nda yarattıkları dehşeti komedi sosuyla verebilmek büyük bir cesaret işiydi. Roberto Benigni bu işten aktör-yönetmen olarak alnı ak olarak çıkmış. Oscar dahil sayılamayacak kadar ödüllere boğulan film, şöhretini tam anlamıyla hak ediyor. Finali yıllarca aklınızdan çıkmayacaktır.
2. Büyük Diktatör – 1940 – ABD
Sinemanın en büyük ustası Charles Chaplin’in ilk sesli filmi. Bir insanlık manifestosu. Hitler ve Mussolini’yi ti’ye aldığı muhteşem klasik. ABD, henüz Hitler ile savaşa girmediği için Chaplin’e engellemeye bile çalışmıştı. Gerisi tarih. Sinema tarihinin en büyük taşlaması.
1. Gel ve Gör – 1985 – SSCB
Herhalde savaşın dehşet boyutlarını hiçbir film Elem Klimov’un “Gel ve Gör”ü kadar kusursuz bir şekilde yansıtamamıştır. Bir tüfek bulduktan sonra Nazilere karşı çarpışan Sovyet direniş kuvvetlerine katılan Belaruslu bir çocuğun attığı her adımda karşılaştığı korkunç deneyimler, bazen sürreal bazen sert/şiirsel bir gerçeklikle beyazperdeye yansıtılmış. Yönetmen ve senaristin gerçek deneyimlerinden yola çıkarak kotardığı hikâye, henüz aşılamamış bir modern zaman anti-savaş klasiği.
İlk yorum yapan olun