Kısaca kendinizi, firmanızı ve kuruluş hikayenizi anlatabilir misiniz?
Bu firma, Feridun ve İshak isimli iki Yahudi kardeş tarafından 1947 yılında kurulmuş. Ciddi darbeler, savaşlar vb. görerek bugünlere kadar gelmiş. Benim dükkânı devraldığım kişinin babası da bu iki kişinin yanında tezgahtar olarak çalışıyormuş. Feridun ve İshak kardeşler bir dönem sonra Amerika’ya gitmeye karar verip, “dükkândaki malı sat, bize de borcunu öde” diyerek devrediyorlar. Farklı ürünlerin satıldığı bir mağazaymış. Mağazanın adı da ilk kurulduğu günden bu yana Neon olarak devam ediyor. Ben de aldığımda adını değiştirmedim ve devam ettirdim. Neon, güçlü ve kuvvetli anlamına geliyor. Biz de bu bayrağı elimizden geldiğince dalgalandırmaya çalışıyoruz. Ben, 1991 yılından bu yana BSH firmasında çalışıyordum ve bu firmayı devraldım. 2017 yılı ocak ayında bana geçti. Bir kan değişikliği oldu tabii. Ben, BSH ’da çok fazla eğitim almıştım ancak perakendede hiç tecrübem olmadan bu işe girdim. Biraz da “rüzgâr” arkamızdan esti. BSH, bu alanda çok iyi bir okul. Bunu da burada daha iyi anlıyorsunuz aslında. Çalıştığınız dönemde bunu anlamak çok zor. Ben emekli olduktan sonra 1 ay boyunca her gün çırak gibi buraya gidip geldim. Kim ne yapıyor, müşteriler nasıl davranıyor, iş nasıl yürüyor, onu gözlemledim. İlk yılımızı çok iyi geçirdik, ÖTV indirimi de gelince işler iyi gitti. Mağazamızın genel durumu da bulunduğumuz çevreye yakışır ve uygun şekildeydi. Satılan ürünler, satış şekilleri vb. hepsi buraya göreydi. Ben devralınca senedi kaldırmak durumunda kaldım. Zaten senetle satış yapacak bir gücümüz yoktu. Biz de çalışma sistemimizi kredi kartına döndürdük. Bizim için en önemli unsur, çok büyük sermaye ile bu işe girmediğimiz için riski minimize etmekti.
Siz mağazacılığın haricinde başka bir sektörle uğraşıyor musunuz?
Mağazacılığın içinde olacak şekilde yatak sektörüne girdik. Yatak, baza, başlık vb. sattık. Ancak yüksek kiralar, genel ekonomik durum, noname markaların aşırı rekabeti vb. nedenlerle o sektörden de yavaş yavaş çekilmeye başladık. Şu anda sadece Bosch bayisi olarak devam ediyoruz.
Markanız size ne ifade ediyor? BSH’ta da çalıştığınız için markanın algısı sizde nasıl?
İlk olarak, markanın verdiği güven parayla ölçülemez. Biz de bunu tüketicimize yansıtmaya çalışıyoruz. En büyük avantajımız, ürünlerimizi çok iyi tanıyor olmamız. Ürünü iyi tanıdıktan sonra onları ikna etmemeniz mümkün değil. Müşterilerimize doğruyu söylüyoruz ve rakiplerimize karşı artı özelliklerimizden bahsediyoruz. Bizden dinleyip de başka yerden satın alan olabilir, ancak biz fiyat odaklı satış yapmıyoruz. Müşteriye doğru hizmeti vermeye çalışıyoruz. Dükkânı ilk açtığım zamandan beri müşterilerimizi misafir olarak gördüğümüzden temsil giderlerinde hiç aza kaçmadan latte kahvesine kadar ikram ediyoruz. Bunun artılarını çok gördük. Beyaz eşya satan çok insan var ama burada ürünü iyi anlattığımız için geri dönüp alan çok oluyor. O BEŞ HARFİN VERDİĞİ GÜVEN PARAYLA ÖLÇÜLEMEZ. Yöneticilerimizden beklentilerimiz, bizi kampanyalar ile desteklemeleridir. Birkaç yıldır olağanüstü kampanyalar yapıyorlar zaten. Farklı yöntemlerle mağazadan içeri müşteri sokuyorlar. Alt kırılımlarında zorluklar olabilir, ama önemli olan adetsel büyümeye bakıyoruz. Mağazamdan giren her tüketici Bosch markası sayesinde içeriye giriyor. Geri kalan satıcının kabiliyetine kalmış. Yöneticilerimiz ile olan ilişkimiz, mağazamıza ve işlerimize pozitif yansıyor.
Tüketici sayınızı artırmak için sosyal medya gibi yerlerde ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Bizim müşterimiz aslında bedava reklamımız oluyor. Ürün sattığımız her kişi bizi başkalarına yönlendiriyor. Farklı bölgelere ürünler satıyoruz. Geçerken görenler geliyor ve soruyorlar. Firmanın eski olması bizim için çok büyük bir avantaj. 4. kuşağa ürün veriyoruz Neon olarak. Benim yaptığım sadece onları daha memnun edebilmek. Ciddi sayıda yeni müşterimiz oluyor. Sosyal medyadan gelen müşteri daha çok fiyat odaklı satın almak istiyor. Ama biz burada onu yapmıyoruz; sohbet ediyoruz, kahve içiyoruz ve ürünü anlatıyoruz. Memnun kalınca etrafındakileri de gönderiyorlar. Ben de fiyat odaklı reklam verebilirim ama Bosch böyle bir marka değil. Bosch, bilinçli tüketicinin tercih ettiği bir marka. İyi ürün almak isteyen tüketiciler. Burada ürünün özelliklerini anlatıp onları ikna ederseniz satın alıyorlar zaten. Buna hazırlar. Bize gelen tüketiciler bizi kiminle kıyaslayacaklarını biliyorlar.
Genel olarak mutlu bir bayi olarak görünüyorsunuz. Herhangi bir sektörel sıkıntınız var mıdır?
Evet, genel olarak yaptığım işi seven ve bundan mutluluk duyan biriyim. Yükselmeyen düşer. Her zaman büyümek zorundasınız. Bu işin de en önemli argümanlarından biri, geçen yıl neydin, bu yıl nesin. İstersen %100 büyü ama önümüzdeki yıl daha da büyümek zorundasın. Yerinde durduğun anda geri düşüyorsun, başkaları seni geçer. Bu iş o yüzden riskli. Hep yukarı gittik ama bundan sonra nereye gidecek diye düşünüyorum. Bundan dolayı biraz rahatsızlık duyuyorum. Hayatımı rölantiye alıp, kendime zaman ayıramıyorum. Büyük olmanın sorumluluğu da büyük. Bunu söylerken kendime göre büyük olduğumu ifade etmek istiyorum; yani sabit ücretli bir satıcıyken şimdi böyle bir sektördeyim ve hayatımda inanamayacağım cirolar yapıyorum. Anneannemin bir lafı vardır: “Elim hamur, karnım aç.” Yani yaptım yaptım, birilerine yedirdim ama ben doymadım anlamında söylerdi. Bizim işimizde biraz böyle; kıyıya para koyamıyorsunuz, her şeyi stoğa yüklüyorsunuz. Her şey ürünün üzerinde. Sektörün tek dezavantajı bu. Bu benim için böyle çünkü sıfırdan geldim. Geçmişten, babadan gelenlerde malı mülkü ya da kira geliri olanlarda böyle bir sorun olmayabilir Önümüzdeki bir ayın ödemesi elimde olmazsa gece uykum kaçıyor. Ama işimi çok severek yapıyorum.
Bu mesleğin sürdürülebilir olabilmesi için ne tür önerileriniz var?
Öncelikle, bu meslek sürdürülebilir değil. Bayilik sistemi sürdürülebilir değil. Market, internet gibi satış kanalları bayileri öldürecek. Biz bence iniş noktasına geldik, iniş aşamasındayız. Bugün en cahil insan bile elindeki telefonla biz ürünü anlatırken ürüne bakıyor. Üç saat anlatıyoruz ürünü ama mağazadan çıkıp ürünü internetten alıyorlar. Ben internetten satmadım, satmayacağım. Çünkü bu marka internetten satılmamalı. Marka olarak doğru değil oradan satılması. 500-1000 TL daha ucuza satılması uygun değil. Bu beni çok üzer. Böyle yatırım yapmış bayileri bırakıp da internet üzerinden bu ürünlerin satışının yapılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Biz bir cadde mağazasıyız. Burada çalışan arkadaşlarımız, akşamları TV kanalları bozulan müşterilere gidip ayar bile yapıyorlar. İnsanlara her türlü hizmeti vermek zorundayız. Bir mahalle bakkalı gibi davranmalıyız. Ben internete direniyorum. Başka bir marka satıyor olsam belki düşünürdüm ama bu markada bana çok doğru gelmiyor.
Sektöre genel bir mesajınız var mıdır? Sektörün eski bir çalışanı olarak bir şeyler söylemek ister misiniz?
Sektörün hacmi oldukça büyük. Evlenenler, boşananlar, yeni kurulan evler, yazlıklar, öğrenciler derken satış potansiyeli oldukça yüksek. Ciddi bir pazar var. Tüketicinin cebindeki para belli ve onunla alabileceği, almak istediği ürün de belli. Makası açık olan markaları tercih etmez. Tüketici hiçbir zaman geriye gitmez, her zaman yukarıya çıkmaya çalışır. Hangi bayi olursa olsun, bu işin hakkını vermek de önemli. Ürün hakkında detay veren, bu işe gönül koyan, emek veren insanların bayilik yapması gerekiyor. Firmalar ya da toptancılar perakendeciliğe aday birisine, bu işi yapıp yapamayacağına tam ve net olarak karar vermeden bayilik veriyorlar dolayısı ile beyaz eşya satışı konusunda sistemsizlik hâkim. Tüm markalar ve paydaşlar dahil buna. Paran varsa bayilik yapabiliyorsun. Bu olmamalı. Sadece maddi olarak değil, zihnin de buna uygun olması gerekiyor.
Enflasyonist ortamlarda beyaz eşya güzel kazançlar sağladı. Ancak özellikle seçimlerden sonra sıkıntı var gibi piyasada. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Pandemiden sonra dünyanın gidişatı hemen her koşulda değişti. Bu yüzden sanayiciler yokluktan para kazandı. Ürün yokken zam geldi. Yok sattık her şeyi. Sıraya bile ürün yazdık. Olağanüstü zamanlar yaşandı. Örneğin, ürünü 10 liraya alıyorsun ama satarken zam geldiği için 17 liradan satıyorsun. Aslında 7 lira kârın var gibi görünüyor ama aslında kazandığın bir şey yok. Yerine koyarken ne kadara koyacağın önemli. Kazanılan rakamlar yine aynı gibi aslında. Öteki türlü sermayeniz küçülür, kaybolur gidersiniz. Milyonlarca lira ciro yaptığı halde takılıp batan firmalar var. Kâr gibi görünüyor ama zamanla kârsızlık olduğunu anlayacaklar ve o zaman da geri dönüşü çok zor olacak.
Bu sektördeki hedefleriniz nelerdir?
Sektörde çalıştığım dönemde katıldığım toplantılarda fotoğraflar çekerdik. 10 yıl sonraki fotoğraflara baktığım zaman, oradaki bayilerin birçoğunun değiştiğini görüyordum. Bu sektörde dayanma süresinin 10 yıl olduğunu gördüm ve ben de 10 yıl dayanmaya karar verdim. 10 yıl sonra bu dükkânda oturmamam lazım. Dükkân devam edebilir, ancak benim burada olmamam gerekiyor. Çünkü yıpranmaya başlarım. 7. yılındayım. 3 yıl içerisinde burayı kurumsal hale getirmek zorundayım. Müşteri, para ödeyeceği zaman bile beni görmek istiyor. Ancak burası bir firma; kurumsal olmalı. İşlemler benim yokluğumda da devam etmeli. Ben hiçbir zaman yüzümü eskitmek istemedim ama bu maalesef her zaman mümkün olmuyor. Bunu azaltıp artık kurumsallaşabilmek gerekiyor. Benim bu işi nasıl geliştireceğime vakit ayırmam gerekiyor. 10 yıldan sonra eski performansın kalmıyor. Bunu çok bayide gördüm. Fiyatlar ve uygulamalar da yıpratıyor insanı. Sektör çok güzel ama bahsettiğim eksiklikler nedeniyle belki 10 yıl sonra bambaşka bir dağıtım ağı oluşacak bu sektörde.
İlk yorum yapan olun