IQ’ya göre işe alıp, EQ’ya göre işten çıkartıyoruz: Paradigmayı değiştirmenin zamanı geldi

Modern iş dünyasında sadece IQ’ya odaklanarak işe alım yapmak artık modası geçmiş bir yaklaşımdır. İş dünyası ne yazık ki yüksek akademik derecelere sahip, yurt dışında okumuş, MBA’lerini tamamlamış ve birkaç yabancı dili akıcı bir şekilde konuşan, ancak ekiplerine kötü liderlik eden, adaletsiz ve empatiden yoksun insanlarla dolu. Eğitim elbette çok önemli, ancak tek başına yeterli değil. Liderleri veya önemli pozisyonları dolduracak kişileri seçerken, EQ en az eğitim kadar önemli bir kriter olmalıdır.

Artık Silikon Vadisi’ndeki Google ve Apple gibi öncü şirketler, duygusal zekayı (EQ) işe alım süreçlerinin merkezine koyduklarını iddia ediyor. Ancak gerçek çoğunlukla farklı. Çoğu şirket, işe alımda ilk olarak adayların CV’lerine, eğitimlerine ve deneyimlerine odaklanıyor, ardından teknik ve tecrübe sorularıyla süreci devam ettiriyor. EQ’ya ancak sonrasında yüzeysel olarak dikkat çekiliyor. Gerçek bu, kabul edelim. Çünkü EQ’yu doğru bir şekilde ölçmek ve yorumlamak, ayrı bir deneyim ve vizyon gerektirir.

Şirketler genellikle basit testler ve hazır kalıp sorular kullanıyor, ancak bu yöntemler EQ’nun inceliklerini ve parıltısını yakalamakta yetersiz kalıyor. Bu durumda, gerçekten EQ’yu değerlendirebilecek yetkinliklere sahip olmayan kişiler işe alım sürecini yönetiyor. Sadece birkaç basit test ve yüzeysel sorularla, adayların duygusal zekasındaki derinliği ve özgünlüğü fark etmek mümkün değil. İşte bu yüzden, şirketlerin çoğu EQ’yu ön planda tutan bir değerlendirme yapamıyor ve işe alım sürecinde büyük bir eksiklik yaşanıyor.

İnsanların özgeçmişleri ve eğitimleri üzerinden yapılan değerlendirmeler, duygusal zeka gibi kritik yetkinlikleri göz ardı edebiliyor. Bu yaklaşım, iş yerinde liderlik pozisyonlarında başarısızlıkla sonuçlanabiliyor. Çünkü kriz anlarında işi sürükleyen, ekiplere ilham veren ve en kritik anlarda çözüm üreten kişiler genellikle yüksek duygusal zekaya sahip olanlardır.

EQ, sadece bireylerin kendi duygularını anlaması ve yönetmesi değil, aynı zamanda başkalarının duygularını anlama ve onlarla etkili bir şekilde iletişim kurma yeteneğini de içerir. Bu, özellikle liderlik pozisyonları için kritik bir yetkinliktir. Yüksek EQ’ya sahip liderler, ekiplerinin motivasyonunu yüksek tutar, çatışmaları etkili bir şekilde yönetir ve iş birliğini teşvik eder. Ayrıca, bu liderler daha yenilikçi ve yaratıcı düşünceye açık olur, bu da şirketlerin rekabet avantajını artırır.

İnsan kaynakları ve işverenler, sadece IQ’ya dayalı işe alım süreçlerinin ötesine geçmeli ve EQ’yu objektif bir şekilde değerlendiren bir yaklaşım benimsemelidir. Duygusal zekası yüksek çalışanlar, daha iyi takım çalışması yapar, çatışmaları etkin bir şekilde yönetir ve inovasyonu teşvik eder. İş yerinde EQ’ya odaklanmak, sadece iş performansını artırmakla kalmaz, aynı zamanda daha pozitif ve üretken bir çalışma kültürü oluşturur.

Başarılı şirketler, işe alım süreçlerinde EQ’yu değerlendirmek için daha kapsamlı ve derinlemesine yöntemler kullanmalıdır. Örneğin, Google’ın ünlü mülakat sorularından biri olan “Bir kriz durumunda takımını nasıl motive edersin?” sorusu, adayın sadece teknik bilgisini değil, aynı zamanda duygusal zekasını da ölçmeyi hedefler. Ancak bu tür soruların yanı sıra, adayların gerçek yaşam deneyimlerini ve duygusal zekalarını ortaya koyan senaryolar ve durum çalışmaları kullanmak da önemlidir.

Liderlik yetenekleriyle işi sürükleyenler, ekiplerine ilham verenler ve en kritik anlarda çözüm üretenler, yüksek duygusal zekaya sahip olanlardır. İş dünyasının geleceği, duygusal zekayı tanıyan ve ona değer veren bir yaklaşımla şekillenmelidir. Duygusal zekayı öncelik haline getirmek, iş dünyasında sürdürülebilir başarı için kritik öneme sahiptir.

Özetle, sadece yüksek IQ ve akademik başarıya odaklanan işe alım süreçleri artık yeterli değil. EQ, en az IQ kadar önemli bir kriter olarak kabul edilmeli ve işe alım süreçlerinde objektif ve derinlemesine değerlendirilmelidir. İşverenler ve insan kaynakları profesyonelleri, duygusal zekayı öncelik haline getirerek daha sağlıklı, verimli ve adil iş ortamları yaratabilirler. Bu yeni yaklaşım, iş dünyasında uzun vadeli başarı ve sürdürülebilirlik için vazgeçilmezdir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*