En başta kendimiz ve yakınlarımız için can kaybı korkusu yaşıyoruz, bedensel güvenlik hissimiz kayboluyor. Kimilerimiz Koronaya yakalanıp, sağlığını kaybedip, iyileşiyor, kimilerimiz ise maalesef hayatını kaybediyor ya da yakınlarını kaybediyor. Ölüm korkusunu yoğun yaşadığımız bu dönemde gelen ikinci korku ise maddiyat ve/ya iş kaybı korkusu. Kimilerimiz ücretsiz izne yollanarak maaşını kaybediyor, ya da işten çıkarılarak işini ve gelirini tamamen kaybediyor. Kimilerimiz ise işyerlerini kapatmak zorunda kalıyor. Kimileri birikiminden harcayıp bitiriyor, kimileri de yakınlarından ya da bankalardan borç alıyor. Can ve mal kaybı korkusunu ya da aslını yaşadığımız bu dönemde eski düzenimizde alışık olduğumuz çoğu şeyi kaybediyoruz. Gelecek planlarımız ve kararlarımız değişiyor, dönüşüyor.
Şekli ne olursa olsun, maddi ya da manevi her kayıp insanın psikolojisini aynı aşamalarla etkiler. İlk aşamada kayıp yaşatan ya da yaşatacak riski “inkar” ederiz, inanamayız. Çoğu insan da maalesef halen Korona riskini inkar eden hareketler içerisinde. İkinci aşamada riskle yüzleşir, kaybettiğimiz ya da kaybedeceğimiz şeyleri fark eder ve eski sistemimizde alışık olduklarımıza artık erişemediğimiz için “kızgınlık” yaşarız. Çoğumuz işe ya da okula gidemeyeceğimizi, çalışamayacağımızı, para kazanamayacağımızı, eskisi gibi sokağa çıkamayacağımızı öğrendiğimiz de bu kısıtlanmışlık hissini ve bunun tahammülsüzlüğünü yaşadık. Üçüncü aşamada, içsel “pazarlıklar” başlar, “şöyle mi yapsamlar böyle mi yapsamlar”, ya da “öyle yapsaydım böyle olmazdılar” zihnimizi kurcalar. Bir nevi riski ve kaybı idare ediş şeklimiz ile zihnimizde hesaplaşırız, çareler ararız. Misal, işe ya da okula nasıl deva edebileceğimize dair çözümler düşünür, bu çözümleri sürekli revize ederiz, maskeyle dışarı çıktığımızda neleri yapabilirim neleri yapamam tartarız vb. Dördüncü aşamada, maddi manevi kayıplarımızın artık geri gelemeyeceğini fark ederiz ve bir süre bunun yasını tutar, “depresyon”unu yaşarız. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” farkındalığının üzüntüsü yavaş yavaş üstümüze çöker. Çoğumuz bu çökkün ruh halini karantinanın üçüncü haftasından sonra hissetmeye başladık bile. Beşinci ve son aşamada ise yeni sistemi ve yeni şartları “kabullenme ve uyum” başlar. Beşinci aşamaya erişenler, sağlıklı başa çıkma yöntemleriyle ve etrafındaki sosyal destekle yeni düzenlerine alışıp küllerinden doğmaya girişirler. Kimimiz ise depresyon aşamasında takılı kalır ve son aşamaya geçemeyiz.
Korona virüsü yüzünden normal rutinimizi kaybettiğimiz haftalarda hepimiz bu aşamalardan tek tek geçtik, geçiyoruz… Hepimizin takılıp kaldığı aşamalar farklılık gösterse de eninde sonunda varacağımız yer; maddi manevi kayıplarımızın yasını tutmak ve sonrasında yeni düzene uyum sağlamaya başlamak. Korona salgının ne kadar süreceğini öngöremediğimiz için, bahsettiğimiz kayıp/lar akut değil daha uzun süreye yayılacak kroniklikte. Bu sebeple, bir süre bu travmayla yaşamayı öğrenmek, salgın dönemine has bir yaşam tarzına geçiş yapmak ve buna uyum sağlamak en gerçekçi ve sağlıklı adım olacak. Ancak salgın tamamen bittiğinde, yeni bir düzene geçiş yapılabileceğiz ve en baştan başlayıp küllerimizden doğacağız. Varoluşumuzu derinden etkileyen ve ölüm korkusu ya da kaybetme korkusu ile bizi sarsan bu travmatik dönemde, korkularımızı dindirip bizi tekrar sakinleştirebilecek en temel şey yakınlarımızdan alacağımız destek ile yalnız olmadığımızı tekrar hissetmek ve bağda kalmaktır…
Gökçe Özkarar Gradwohl
Uzm. Klinik Psikolog
İlk yorum yapan olun