İkramıyla, içimiyle, hatta bir dönem yasaklanmasıyla ve günümüze kadar beraberinde taşıdığı geleneklerle, her ne kadar sadece “bir fincanlık keyif” olarak yudumlayıp bitirsek de o bir fincana sığmayan, “sohbetlerin bahanesi” kahve, kültürümüzün her dönem önemli bir parçası olmuştur. Kahve, fincanının içinde bir içecekten çok daha fazlasını taşımaktadır.
Kahve de kahve kültürü de günümüzde tamamen değişti. Eskiden kahve denilince aklımıza iki çeşit kahve gelirdi. Biri bildiğimiz Türk kahvesi diğeri de filtre kahve. Oysa şimdi öyle mi ya? Artık kahvenin onlarca çeşidi olduğu gibi kahve içme mekanlarının da yüzlerce alternatifi var. Kahve içilirken konuşulan konuların değişmesi de cabası.
Kahve çaya göre daha havalıdır mesela. Biz çayıyla, çaya düşkünlüğü ile nam salmış bir ülke olmamıza rağmen, ciddi konularda, önemli mevzularda çay değil, kahve içeriz. Kız isteme törenlerinde kahve önemli bir ayraçtır mesela. Önce kahve içilir sonra kız istenir. Başka bir taraftan “acı bir kahvenizi içeriz” denilir ama “demli bir çayınızı içeriz” denmez cenaze törenlerinde. Biriyle önemi bir şey konuşacaksa biri “gel bir kahve içelim “der” gel bir çay içelim” demez. Nedense çay daha halktan olduğu için mi daha ucuz olduğu için mi bilinmez ama samimi ortamların içeceğidir çay. Kahve ise ritüel hak edermiş gibi bir imaja sahiptir.
Şimdilerde hele birbirinden güzel özelliklere sahip kahve makinaları her şeyi daha da güzelleştirdi yani o da dijitalleşti.
Gelelim kahve ile vefanın bağlantısına. Orhan Veli’nin kahve ile ilgili çok anlamlı bir sözünü bilirsiniz hepiniz. “Oysa ki” diye başlar, “kahve içmişliğimizde vardı: Bu ne hatır bilmezlik. diyemedim” diye bitirir içindeki derin hayal kırıklığını. Vefasızlıktır bahsettiği. Vefa önemli bir kavramdır bizim kültürümüzde. Batı kültüründe çevirisi olmayan birkaç kelimeden biridir.
Günümüzde vefa kadar önemli yeni bir kavram var. Bana göre de son derece önemli bir kavram. Değer bilmek mi dersiniz değer vermek mi değeri göstermek bilmem ama ben sonuncusundan yanayım. Çünkü bana göre birine veya bir şeye karşı verdiğiniz değeri gösteremedikten sonra gerisinin çok da önemli olmadığına inanıyorum.
Değer bilme yöntemi kolay olsa da en fazla hata yapılan davranışlardan biri. Gerek sosyal hayatta gerekse iş hayatında değer göstermek konusunda ciddi sorunlarımız olduğu bence kesin.
Değer göstermenin performans düşürme riski sebebi ile gizlenmesi bir o kadar da acınası bir yönetim modeli.
Ben ne yaparım biliyor musunuz? Çalışma arkadaşlarıma veya iş ortaklarıma yaptıkları iyi işler sonucunda teşekkürümü ve övgümü hiç ertelemem. Bu bilerek yaptığım bir şeydir. Eğer verdiğim değerle şımaracaksa bir an önce şımarsın ki, vakit kaybetmeden göreyim. Bu riskli ama uzun vadede kazanç sağlayan bir yöntem. Tavsiye ederim.
Bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum. Son yıllarda yerini hazmetmiş ve yönetim becerileri gelişmiş liderler şükür ki çalışan emeğini bilmenin, içten, sahici ve özgünleştirilmiş ancak en önemlisi zamanında olduğu müddetçe motivasyonu ve üretkenliği artıran bir güç olduğu konusunu fark etti. Örnek mi?
Florida State Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, çalışanların yöneticilerine kırılma nedenlerinin en başında zamanı geldiğinde değerlerinin bilinmemesi geliyor.
Glassdoor tarafından yapılan bir başka araştırmada, insanların yüzde 81’inin, yöneticilerinden değer gördüklerinde daha fazla çalışmak için motive oldukları, bunun tam aksine yüzde 38’inin yöneticileri talepkar olduğunda daha çok çalıştığı ve sadece yüzde 37’sinin işlerini kaybetme duygusu hissettiğinde daha çok çalıştıkları ortaya çıkıyor.
Birçok yöneticiden şöyle cümleler duyuyorum: “- İlk yöneticim bana bir kez bile iyi bir iş çıkardığımı söylememişti”. “- Bize yöneticimiz selam verirse bizi sevdiğini anlardık” “-Genç çalışanlar çok fazla onaylanmaya ihtiyaç duyuyor”, “-Ben iş hayatına ilk başladığımda adımı bile bilmeyen yöneticilerle çalıştım”. Evet doğrudur, bütün bunlar yaşanmıştır ancak bu yaşananların tekrar yaşatılması veya gelecek nesillere yansıtılması iş yerindeki performansı artırmaz ileriki nesillere aktarılacak yeni kötü yönetim hikayeleri oluşmasına yol açar.
Geçmişte biz de pekâlâ onaylanma bekliyorduk ama söyleyemiyorduk. Aradaki tek fark bu. Çünkü o günün şartlarında söylesek ya tuhaf olacak ya da kapının önünde bulacaktık kendimizi. Kimse şunu da demiyor zaten: “Bize yöneticimiz öyle davranıyordu ama biz yine de canla başla tüm motivasyonumuzla çalışıyorduk. “ O yüzden biz çektik onlar da çeksin mantığını bir kenara bırakalım da bizden esirgenen değer bilmemeye bağlanan korku yönetimini uzaklaşalım.
Sözün özüne gelirsem ister makine kahvesi ister elinizle pişirdiğiniz bir kahve, isterseniz yabancı bir kahve zincirinde kasada birçok İngilizce tamlamayla ısmarladığınız kahvelerden olsun, değer verdiğiniz biri varsa seçin kahvenizi ve ona verdiğiniz değeri, en değerli yönlerini, değerli çalışmalarından olan memnuniyetinizi kendisine anlatın. Kahvenin de vardır ama bir çalışanınıza değer verdiğinizi anlatan bu konuşmanın onun ve sizin iş yaşamınızda inanın en az o kadar hatırı olacaktır.
İlk yorum yapan olun